"Efendiler,
Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu                                                                             aşkın                    nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti                                                          vardır                    ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında                                                                             tarih                    alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin                                                                             kökünün                    dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın                                                          ikinci                    babası Nuh Aleyhisselamın oğlu                    Yasef'in oğlu olan kişidir."
Yeni Aktüel/2-8 ağustos/2005
                    
                                                                                                 Atatürk                    1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 130. toplantısının                    birinci oturumunda yaptığı konuşmada                    Türklerin kökeni hakkında böyle diyordu.                   Tesadüfi bir konuşma değildi ve                    onun Türklerin kökenine ilgisinin                    devamı da gelecekti...
                                                                       Atatürk'ün cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı                    araştırmalar, özellikle 1930'ların başında yoğunlaştı. 1930'da                    Tarih Heyeti'ni oluşturarak Türk Tarihinin Ana Hatları adlı                    kitabı hazırlattı. 1931'de ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin                    kuruluşuna ön ayak oldu ve adı daha sonra Türk Tarih Kurumu                    olarak değiştirilen cemiyetin çalışma alanını Türk ve Türkiye                    tarihi olarak belirledi. Kurumun bir yıl sonra                    gerçekleştirilen ilk genel kurulunda Türk                    Tarih Tezi kabul edildi.Tez                    iki ana eksen üzerine oturuyordu;                    "Türk uygarlığı tarihin en eski uygarlıklarından biridir ve bu                    uygarlığın kökeni Orta Asya'dır. "
                                                                              Bu                    çalışmaların bir ayağının eksik olduğunu düşünen Atatürk, Türk                    Dil Kurumu'nu da kurdurarak, ulusçuluğun ana öğelerinden olan                    dil konusunda da derin bir çalışma başlattı. Onun Türk Tarih                    Kurumu'nun ikinci Dil Kurultayı'nda yaptığı konuşmada yer alan                                                         "Güneş"                                       yaklaşımı, sonradan                                                          tanışacağı                                                          Mu                    Efsanesinin Güneş kültü                                      ve kendi tezi                                       Güneş Dil                    Teorisi'yle                    doğrudan ilintiliydi.
                                      Tarih                    çalışmaları, Türk tarihinin ana kaynaklarını araştırmak,                    arkeoloji yoluyla yeni bilgiler sağlamak, tarihte ve bugün ırk                    karakterlerini antropolojik yöntemlerle saptamak gibi noktalar                    üzerinde şekilleniyordu.
  Tarih ve Dil kurumlarının varlık nedeni de bu temellere                    yaslanıyordu. Atatürk, uzmanların yabancı meslektaşlarına                    ihtiyaç duymadan arkeolojik kazılardan çıkacak yazıları                    inceleyebilmesi ve bu yoldan elde edilecek bilgilerle eski                    uygarlıkların gerçeğine ulaşmak amacıyla eski dillerin                    öğrenilmesi için de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ni kurdurdu.
                                                                             Orta Asya Uygarlıklarının Kökeni
                                                           Türk Tarih Tezi'nde Türklerin                    kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getiriliyordu. Ama Orta                    Asya uygarlıklarının kökü neredeydi? Mustafa Kemal bu sorunun                    yanıtı olabilecek anahtara 1932'de ulaştı. İlkel diller                    uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin                    Mayatepek'in sunduğu ön raporda Güney Amerika                    uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle                    Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerliğe dikkat                    çekiliyordu.
  Mayatepek,                    bu süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için                    1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı. Çok geçmeden de                   arkeolog William                   Niven’in Meksika’da yaptığı                    kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait                                                                            tabletlerin                    deşifrelerinden ve ardından James                    Churcward’ın                    Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden                    Atatürk’ü haberdar etti. O da söz konusu yazarların                    kitaplarının çevrilmesini emretti. Sağlığı yerinde değildi                   ama, 1937 yılının önemli bir                    bölümünü geniş bir kurulca gerçekleştirilen bu                   çeviriler, üzerlerinde notlar                    alarak incelemekle geçirdi.
                   
(Bu resimler Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının Cumhuriyetin 60. yılına armağan için hazırladığı” ATATÜRK’ÜN OKUDUĞU KİTAPLAR/Özel işaretleri, uyarıları ve düştüğü notlar” adlı kitaptan alındı. Kaybolmuş Mu kıtası adlı bölümün 376-395 nolu sayfaları arasında Atatürk’ün okuduğu, altını çizdiği ve yanına notlar aldığı bölümleri incelemek mümkün. Kütüphane ya da İş Bankası Kültür Yayınlarına başvurulabilir)
                                                                              Atatürk’ün                    özellikle altını çizip notlar aldığı bölümler insanlığın                    yaratılışı, 64 milyon nüfuslu bir kıtanın batışı, kıtadan                    göçler ve özellikle de Orta Asya,                    Uygurlar ve Türklerle ilgiliydi.
  Mayatepek                    başlangıçta bu temelden yola çıkıp raporlarında Amerika ve                    Meksika yerlilerinin dillerindeki Türkçe sözcükleri incelemiş                    ve yerlilerin kültürel kaynakları ve                                       güneş kültünün dinlerindeki etkilerine yoğunlaşmıştı.
                   
Aztek / Maya / İnka / Asur / Sümer / Akad / güneş kültü örnekleri
                                                                                                                      Ancak 29 şubat 1936 tarihli 7.                    raporu çarpıcı bir biçimde başlıyor ve şaşırtıcı bilgilerle                    devam ediyordu.
                                                         “Uygur, Akad, Sümer                   Türkleri’nin Pasifik Denizi’nde                    ilk insanların zuhur ettiği Mu’daki                    büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair                    yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor: Kuzey Amerika                   alimlerinden                    Cononel James Churcward 4                    Kıta eserinde dünyada ilk insanların ilk zuhur ve saadet                    diyarı olarak Tevrat’ta ‘Gan                   Edn' ve                    Kuran’da “Cenneti                    Adn" namı altında zikri geçen ve                    Pasifik deniz’inde bulunan ‘Mu’                    kıtasında ortaya çıktığı ve bu büyük kıtanın 11 bin 500 sene                    evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64                    milyon nüfusuyla denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin,                    dilin ve vahdaniyete dayalı dinin ve fen                    ilimlerinin Mu kıtasından 70 bin sene önce Maya namıyla                    çıkarak Asya’da Uygur, Hindistan Naga-Maya,                    Fırat nehri deltasında Akad,                   Mezopotamya da Sümer,                    Kızıldeniz’in batısındaki arazisindeki                    Mayu ve Etiyopi kıtasında                   Tamil namlarını almış olan Mu                    çocukları tarafından bütün cihana yayılmış olduğu                   vesaire hakkında, şimdiye kadar                    Doğu’da ve Batı’da yayımlanan kitapların hiçbirinde görmediğim                    çok derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata                    tesadüf ettim.”
Mayatepek Churcward’ın kitabından şunları naklediyordu: “Eski Türklerin ilk vatan ve kökenleri şimdiye kadar bildiğimiz üzere Orta Asya olmayıp, Pasifik Denizi’nde 200 bin sene mevcudiyetten sonra batmış olan Mu kıtası olduğu ve Orta Asya’ya, Mezopotamya’ya, Yukarı ve Aşağı Mısır kıtasına ve Etiyopi’ye Mu kıtasından binlerce sene evvel gelip Mu’daki yüksek kültür ve medeniyetlerini, dil ve dinlerini yaydıkları anlaşılıyor.”
                                                           Raporda                   Mu’ya ait bazı sembolleri                    açıklayarak dünyanın dört bir yanına dağılan uygarlıkları da                    anlatıyordu:
“1.Kol:                                      Bu kolu Mu’dan ‘Maya’                    namıyla çıkarak Asya’nın doğu kıyılarına ayak bastıktan sonra                    ‘Uygur’ namı alan Mu çocukları                    teşkil etmektedir.
2.Kol:                                       Bu kolu teşkil eden Mu çocukları                    gemilerle ve ‘Maya’ namıyla çıkarak Hindi Çini kıyılarına                    çıkmışlar ve oradan ‘Burma’ kıtası istikametinden Hindistan’a                    girerek oralarda, ‘Naga Maya’                    namını alıp, bu namda büyük bir imparatorluk vücuda                    getirmişlerdir ve bu devlet 200 bin sene devam ettikten sonra                    yok olmuştur. Bu insanların bir kısmı Hindistan'ın batısından                    gemilerle Basra Körfezi’nin kuzeyinde Fırat Nehri deltasına                    girerek, bu yerlere ‘Akad’ ve daha                    kuzeye ilerleyerek bu havaliye de ‘Sümer’ adını vermişler ve                    kendileri de bu namı almışlardır.”
                                                          Churcward’ın                    yapıtı kaynak gösterilerek nakledilen bilgiler arasında şu                    satırlar da yer alıyordu:                                       ”Uygur                    İmparatorluğu ortadan kalkmadan önce Türk                    İmparatorluğu’nun mevcut olmadığı ve bu imparatorluğun, Uygur                    İmparatorluğu’nun yukarıda izah olunan felaketler neticesinde                    son bulmasından sonra, 10-11 bin sene evvel ortaya çıktığı ve                     ırktaşlarımız olan Akadlar’la Sümerler’in                    Orta Asya’dan değil, doğrudan doğruya 70 bin sene                   evvel Mu kıtasından çıkıp Hindi                    Çini, Burma, Hindistan yolu ile evvela Fırat deltasına ve                    müteakiben Mezopotomya                   arazisine  yerleştikleri                    anlaşılmaktadır.”
